Çocuk Hakları Sözleşmesinin Dünyada 30.Yılı kutlamaları ve 18 Kasım Dünya Çocuk İstismarının Önlenmesi günü nedeniyle KİKAP TRABZON Derneği tarafından
18 Kasım 2019'da TRABZON Radison Blu Otel'de ,UNICEF Türkiye Ofisi adına sizinde de konuşmacı olarak katıldığınız etkinlik düzenlenmiştir.
Farklı sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin birlikte üzerinde çalıştığı "Çocuğun cinsel istismarı suçu ve bu suçun yargılanması ile çocuk koruma sistemine ilişkin değişiklik önerileri” başlıklı çalışmamızda, cinsel dokunulmazlığa karşı suçların mağdurunun veya failinin çocuk olması durumunda çocuğun korunmasına ilişkin olarak mevzuatta yapılması gereken düzenlemeler ortaya konulmuştur. Bu bağlamda pek çok öneriye yer verilmekle birlikte akranlar arasında zorlama ve baskı olmaksızın gerçekleşen cinsel eylemlerin suç kapsamından çıkarılmasına ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçların failinin çocuk olması durumunda, suça sürüklenen çocuğa yönelik güvenlik tedbirlerinin yapısına ilişkin düzenlemeler de ele alınmaya çalışılmıştır.
Çocuklar arasında gerçekleşen, baskı ve zorlamanın olmadığı hangi eylemlerin suç kapsamından çıkarılacağına ilişkin değerlendirmede öncelikli hedef, fail ile mağdur arasına yaş farkı konulup konulmaması, konulacak ise bu yaş farkının kaç olması gerektiğinin bilimsel olarak belirlenmesi olmuştur.
18 yaşından küçük herkes “çocuk” olarak kabul edilmektedir. Ancak çocukluk çağı farklı gelişimsel dönemlerden oluşmaktadır. Dönemler arası geçiş keskin olmamakla birlikte çocukların, farklı gelişim dönemlerinde o döneme özgü özellikler sergilemeleri ve hedeflere ulaşmaları beklenmektedir.
Doğumdan itibaren çocuğun gelişim evrelerine bakıldığında ilk 1 yıl bebeklik dönemi, 1-3 yaş özerklik dönemi, 3-6 yaş oyun çağı, 6-10 yaş okul çağı olarak adlandırılmakta 10-11 yaşlarında başlayan ergenlik döneminin ise 20’li yaşların başına kadar sürdüğü belirtilmektedir. Uzun bir süreyi kapsayan ergenlik dönemi çocuklukla yetişkinlik arasında yer alan, gelişme, ruhsal olgunlaşma ve yetişkin hayata hazırlığın gerçekleştiği bir dönemdir. Bu aşamalı geçiş süreci de kendi içinde alt dönemlere ayrılmaktadır. Bedendeki değişimle başlayan erken ergenlik döneminde (10-13/14 yaşları) fiziksel değişimle birlikte cinsel ve agresif dürtülerde şiddetlenme, bağımsızlaşma çabalarının etkisiyle ebeveynlerden uzaklaşma ve çatışmalar, akran grubuna yönelme görülebilir. 14-16 yaşlarını kapsayan orta ergenlik döneminde ise akran grubu ile kurulan güçlü bağlar, akran etkisi baskındır. Kimlik geliştirme çabaları içinde riskli davranışlar görülebilir. Bu dönem aynı zamanda ilk
cinsel yakınlaşmaların deneyimlenmeye çalışıldığı bir dönemdir. 17-20 yaş dönemi ise geç ergenlik dönemi olarak adlandırılır ve gelecek planlarının, erişkin tip davranışların gelişmeye başladığı dönemdir.
Çocuklar arasında gerçekleşen, baskı ve zorlamanın olmadığı eylemlerde, çocukların birbirleriyle akran olarak kabul edilebilmeleri için benzer yaş grubunda, benzer gelişimsel özelliklere sahip olmaları gerekmektedir. Ancak, “akran” kavramının yasal düzenlemeye yansımasında tartışmaya yol açmayacak daha net ifadeye ihtiyaç olduğundan (çocukların ve ergenlerin gelişimsel özelliklerine ilişkin bilgilerimiz de dikkate alındığında) aralarındaki yaş farkının üçten fazla olmamasının uygun olacağı düşünülmüştür.
Bu çalışma ile getirilen bir başka öneri de cinsel saldırı ve cinsel istismar suçlarının temel şekli ile reşit olmayanla cinsel ilişki ve cinsel taciz suçlarının çocuk tarafından işlenmesi halinde çocuğa ceza verilmesi yerine bu suç için özel olarak düzenlenmiş güvenlik tedbirlerinin uygulanmasıdır. Ülkemizde ceza sorumluluğu bulunan faile, ceza yerine güvenlik tedbiri uygulanması imkanı bulunmamaktadır. Sanığın suçu işlediği ve ceza sorumluluğunun bulunduğu sonucuna varıldığında, sanığa ceza verilmektedir. Oysa, suça sürüklenen çocuklara özgü ıslah ya da rehabilitasyon sistemlerinin oluşturulması, çocukların topluma kazandırılmaları açısından önemli görülmektedir. Cinsel istismar eyleminin faili çocuk olduğunda da yaklaşım benzer olmalı, çocuğun korunması amaçlanmalıdır. Güncel uygulamada ise cinsel dokunulmazlığa karşı suçların faili olan çocuklar, işledikleri belirlenen bu suçlar nedeniyle çok erken yaşlarda yüksek miktarlı hapis cezaları alabilmekte, sonrasında ise hem gelişimleri olumsuz yönde etkilenmekte hem de cezanın genel önleme amacına katkı sağlanmamaktadır.
Cinsel dokunulmazlığa karşı suç gibi özel ve önemli bir suçu işlediği belirlenen çocuğa uygulanacak güvenlik tedbirinin ayrıntılı olarak düzenlenmesi ve sınırlarının iyi çizilmesi gereklidir. Cinsel dokunulmazlığa karşı suç işlediği belirtilen gençlerin psikososyal ve klinik özelliklerine ilişkin yapılan çalışmalar, bu gençlerin sosyal ve kişiler arası ilişkilerde sorunlar, aile içi şiddet, ihmal ve istismar yaşantısı, akademik alanda güçlükler, dürtüsellik yaşayabildiklerini ve ruhsal bozukluk görülme oranının yüksek olduğunu bildirmektedir. Bu bilgiden yola çıkarak güvenlik tedbirinin içeriği geniş tutulmuş desteklenme ihtiyacı olabilecek tüm alanlar dahil edilmeye çalışılmıştır. Çocuğun 1 yıl süre ile denetim altına alınarak aşağıdaki programlardan bir ya da birkaçına dâhil edilmesi planlanmıştır:
a) Çocuğun gelişiminin desteklenmesi,
b) Davranış sorunları ve/veya dürtü kontrolü için rehberlik yapılması,
c) Sosyal ve kişilerarası ilişkilerinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi,
d) Gerektiği takdirde Kurum bakımına alınması
e) Alkol ve madde kullanımına ilişkin müdahalede bulunulması,
f) Ruh sağlığına ilişkin bozuklukların tedavisinin ve rehabilitasyonunun
sağlanması,
g) Fail çocuk evlenmiş ise evlenme, evlilik, aile içi iletişim, çocuk bakımı ve yetiştirilmesi.
Çocuğun hangi programlara yönlendirileceğine ilişkin kararın ayrıntılı bir değerlendirme sonrası alınması öngörülmüştür. Bu değerlendirmede, Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’nün görevlendireceği denetim görevlisinin yanı sıra, çocuk ve ergen ruh sağlığı uzmanı, sosyal hizmet, psikoloji veya psikolojik danışma ve rehberlik alanlarından uzmanlarının da yer alması beklenmektedir. Böylesi bir yaklaşımla çocukların taşıdıkları riskler ve ihtiyaçları belirlenerek sağlıklı gelişimlerinin desteklenmesi ve iyileştirilmeleri sağlanabilecektir.
Doç.Dr. Şahika Gülen ŞİŞMANLAR
Kocaeli Üniversitesi tıp Fakültesi
Çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları A.D.